Ana içeriğe atla

Enternasyonel Yarış Festivali 1. Gün

6 Eylül 2008, Cumartesi. Sanırım son yıllarda en çok zevk aldığım bir yarış gününe denk geldim. Yarın tekrar gideceğim yarışlara, her ne kadar bugün halk Ermenistan - Türkiye maçı sebebiyle ilgi gösteremese de.

Öncelikle muhteşem bir yarış günü. France Galop İstanbul Koşusu, G3 koşusu, Anadolu Koşusu, IFAHR Koşusu, Fashion TV Bayan Amatör Biniciler Koşusu.

5 tane güzel koşu, bir yarışsever başka ne isteyebilir ki ?

Masaya ilk oturduğumuzda aslında hiç kimse doğru düzgün yarışları izlemiyordu, hepimiz Ermenistan - Türkiye maçına odaklanmış pür dikkat televizyonlara bakıyorduk.

Derken 20.45'de France Galop Koşusu başladı. Kraliçe Ribella'dan son bir parlayış bekledi gerçi çoğu insan, ama Halis Karataş gene yapacağını yaptı ve en iyisi olduğunu göstererek Berraksu ile koşuyu kazandı.

Hanımı, merhum Özdemir Atman'ın kızı Begüm Atman Karataş da benimle aynı masada tam karşımda oturuyordu (daha doğrusu Begüm abla, 10 yaşımdan beri tanıyorum); gözlerinin içinde mutluluğu görüyordunuz. Lakin O'nun Halis ile olan aşkı, sanırım Türkiye'de yaşanmış en güzel aşk hikayelerinden biridir.

Kocasıyla gurur duyduktan sonra Halis kupayı kaldırdı, ve keşke diye geçirdim içimden. Diğer enternasyonel yarışında da koşsaydı. Ancak koşmayı planladığı atı sakatlanmış ve koşmuyordu.

Bu yarış aslında kıran kırana geçti. Her ne kadar 5 at yarıştan çıkmış olsa da, 1400 metre çimde en üst tempoyu hissettik. Halis geriye düştüğü ve önü kapalı olduğu yarışta son 300 de muhteşem gücüyle yarışı kazandı. Kendisinden çok şey beklenen Chanel'in sahiplerinin atı Kayaba'da 5. oldu.

Peşi sıra Halis durmadı. G3 yarışında Halis Led Zeppelin ile kimseyi yanıltmadı ve rahat bir şekilde yarışı kazandı.

Bu yarış ardından Fashion TV Bayan Amatör Biniciler Koşusu vardı. Tüm yarışçı bayanlar, Türk ve yabancı olanlar; aslında ya engelli yarışlarda ya da konkur atlarına binen binicilerdi.

Yarışın başında Osmanbey kendini tutamadı ve kum pistte 4000 metre kadar jokeyi Emily Jane Jones ile koştu. Sonra yoruldu ve durdu doğal olarak ancak izlemesi zevkliydi. Emily üzüldü doğal olarak ama milletin alkışlarıyla kendine biraz da moral buldu.

Yarışı bakmaya kıyamayacağınız güzellikte İsveçli Mette Kjelsli önde götürdü, son anlarda atağa kalkan yine benimle aynı masada oturan Osman Aksoy daha doğrusu Osman ağabeyimin atı kazandı ve çok sevindim :) Aslında güzel ve önemli bir yarış, yaklaşık 40 milyar ödülü var. Ama ne yazık ki diğer at sahipleri bu yarışı farkedemediler.

Yarış sonrası ne olsa beğenirsiniz ? Osman ağabeyin jokeyi Clare Judith Macmahon giyinip yanımıza geldi. Yanımıza gelmeyi bırakın yanıma oturdu.

Hemen yarışlardan bahsettik, o alışkın olmadığını ve yarışı kazandığına inanamadığını söyledi. Bu sırada cep telefonuyla mesajlaşmaya başladı. Erkek arkadaşına "Yarışı kazandım" mesajını attı, erkek arkadaşı da buna inanmadı, o da "Gerçekten kazandım" diye yazarken; ben de "Sorun etme nasılsa kupan ve gümüş kamçı hediye ettiler; ispatlayabilirsin" dedim. (İngilizce söyledim tabi, hatun İrlandalı) Tercümanlık vesaire arasında yarın görüşmek üzere diye gece daha ilerlemeden O'nu gönderdik. Çok içten, canayakın, çok tatlı bir kızdı.

Ve sıra geldi büyük yarışa. Dubai Şeyhi Maktum'un 2000 metre kumu 2.00'da koşabilen atı Familiar Territory koşacaktı. (Bizim en iyi derecelerimiz 2.06 civarında)

Ama ne olduysa yarış bir curcuna ile başladı, ve teorim tuttu. Hiç bir yabancı at; Türk pistlerinde yarış kazanamaz. Asla kazanamaz. Olmayacakta bu. Yarın Dettori tanrılığını göstermezse O da yapamayacak. Her atın birbirine faul yaptığı, atlara bakımın rezalet seviyede olduğu, pistin saçma seviyede olduğu bir yarışta doğru düzgün bir at değil; arıza , "bana ne lan" diyebilecek karakterde atlar yarış kazanır.

Familiar Territory önde götürdüğü yarışı (faullere rağmen) yavaşlayarak bitirdi. Rezil bir derece vardı, yanılmıyorsam 2.09. Sanırım bu atın da en kötü derecesi oldu. Yarışın sonlarında Fairson ve Harputlu Gaggoş kapışarak girdiler. Harputlu Gaggoş kazandı ama protesto vardı Fairson tarafından. Fairson haklıydı, Harputlu Gaggoş çok fena bir şekilde 3 kez üst üste atın üzerine çıkmıştı. Sonuç ? Protesto reddedildi.

Aklıma Bagatur'un gözüne kamçı yediği yarış geldi. Şunu da anladım.

Türkiye'de büyük bir mucize olmazsa hiç bir yabancı at yarış kazanamaz.

Lakin adalet mekanizmamız yokolmuş durumda. Tüm jokeyler birbirilerine akıl almaz, insanlık ve hayvan haklarına aykırı faul yapıyor. Hepsi de kayıtsız kalıyor. Ceza yok, jokeye de ceza yok, hiç bir şey yok. Bu halde nasıl kazanabilir yabancı atlar ? Adamların aklı bizim kadar kötülüklere çalışmıyor ki.

Arapların koştuğu IFAHR Enternasyonel Koşusu'nu da büyük bir süpriz yaparak Buzdoğan kazandı. Neredeyse İngiliz atına benzeyen Belamer ve İzbatur 2. ve 3. oldu. Begüm abla üzüldü doğal olarak.

Halis gün boyunca tabeladan çıkmayarak kalitesini gösterdi. Balonla gezinen bir hatun vardı gökyüzünde, o da güzel anlar yaşattı.

Kanımca muhteşem bir Enternasyonel yarış günüydü. Yarış kalitemizi ve kanunlarımızı da arttırabilirsek emin olun DÜnya'nın en güzel yarış sahnelerinden biri olur Türkiye ve Veliefendi Hipodromu.

Yarın görüşmek üzere :)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Neden Türk halkı Fenerbahçe'den nefret eder?

Sevgili Fenerliler, Sizinle hiç alıp veremediğim yok. Aranızda yığınla dostum, ağabeyim, çok sevdiğim insanlar da var. Ama Türkiye'deki herkes sizin başarısız olmanızdan neden mutlu oluyor biliyor musunuz? Çünkü siz her hafta şampiyonluğunuzu ilan ediyorsunuz. Rakiplerinizle dalga geçiyor, biri düzgün bir hareket bile yapsa "helal olsun" deme delikanlılığını gösteremiyorsunuz. Galatasaray ve Beşiktaş arasında bir rakabet olsa da, Galatasaraylı taraftarlar Beşiktaş maçına "Çarşı"yı yaşamak için gider. Onlar kazanırsa da "helal olsun" der. Geçen sene Beşiktaş şampiyon oldu. Galatasaraylılar olarak "helal olsun" dedik. Bu yıl Bursaspor kazandı, tekrar "helal olsun" diyoruz. Bunu sadece biz değil, Türkiye'de sizin dışınızda herkes yapıyor. Siz anonsçuyu günah keçisi ilan ederken, geçen sene küme düşmekten takımını kurtaran ve bu yıl tarih yazarak şampiyon yapan Ertuğrul Sağlam'a bir "helal olsun" demekten acizsiniz. Si...

30 yaş sonrasında yalnızlık

Yalnızlıkta kayboluyorum bazen. Avucumdan kum tanesi gibi akıp giden zamanın peşinden akan gözyaşım da yok. Mâlikanesi ise hiç yok... Ölümle hayatın varolduğunu keşfetmeye yolalmış nefsime, nefes atışlarıma eşlik edecek kadar deli başka bir mahlukat bulamadım henüz. Belki de bu yüzden yalnızlığı seçiyorum. Geceleri aynı televizyon kanallarını seyredip, sonra bilgisayara dönüp, oyun oynayıp, beraber dergi okumayı istediğim herhangi biri yok. Bunları sanırım en iyi kendimle yaşıyorum. Kalabalık bir şehrin kalabalık yollarında vakit öldürüp, kalabalık bir şirketin kalabalık diyaloglarına uyanık hayatımın %80'ini adamışken, geride kalan %20'de kendimle başbaşa vakit geçirmek istiyorum sanırım. Bazen herşeyden uzaklaşıp, çiftliğe gidip, orada atlarla yaşayasım geliyor. Ama, çiftliğe gidip orada 6 saat geçirdikten sonra da atların boku, sivrisinekler, keneler, cırcır böceklerinin hipnotize edici cırcırlamaları ve daha nice yeni sorun da üretebiliyorum kıçımdan. İlişkiler de böyle. B...

Özlemiştim

Özledim şarkılar bestelemeyi, Şiirler yazmayı, Resimler çizmeyi, Hikayeler uydurmayı... Nefesime alıp ilhamı da, Atmayı özledim basitçe. Duyguların denizlerinde derinleşmedikçe, En dibinden kumlarını çıkartamıyor insan. Batmalısın ki dibine kadar uzanabilmelisin, Boğulmaktan korkamamalı hatta ölebilmelisin. Karmaşık duygularla değil, Kesin hislerinle anlatmalısın. Aşktan bezdirenleri değil de, Aşka umut verenlere anlatmalısın. Rüyalarında O'nu görmeli, Dualarında düşler kurmalısın. Özlemiştim şarkılar bestelemeyi, Şiirler yazmayı, Resimler çizmeyi, Hikayeler uydurmayı... Nefesime alıp ilhamı da, Atmayı özlemiştim basitçe. Oh be!