Her birine bayramda "bayramınız zehir zıkkım olsun" diye bağıracağım apartmandaki diğer 25 komşumun hiçbiri internetini açmadığı için (aralarında uydu netli şerefsizler de var. Ulan 10 megabit bağlantın var sınırsız, youporn'un porno arşivini mi indiriyorsun!?) ve bunun yanı sıra evimin önünde yeni açılan Starbucks'ın cimrilikten internet daha kurmadığı (Biz hizmette en iyiyizmiş, siktir lan amına kodumun kahvehanesi) için internete bağlanamadım.
Benim internetimin olmaması ayrı konu, herkese (kablonet, uydunet, ttnet ne kadar siktirimnet varsa) gelin bağlayın diye kontak kurdum daha arayan çıkmadı.
Boş işler genel müdürlüğünde bize gelen görev doğrultusunda, şirkette bir iş vardı ama aslında evden internete bağlanıp yapabilirdik. Şerefsiz komşularım, netçioğulları ve starbucks yüzünden de internete bağlanamadım.
Bu dellenmemin sonucunda yerim böyle aşkın ızdırabını diyerek aldım elime akbilimi, giyindim çıktım sabahın 9'unda dışarı.
9'u 5 geçe körüklü 4. levent otobüsüne koştura koştura yetişeyim dedim ki, önündeki kuyruğun Angelina Jolie'nin herkese bedava verme kampanyası kuyruğundan daha uzun olduğunu gördüm.
Her ne hikmetse, otobüsün içerisinde herkes kucak kucağa oturup, deve güreşindeki gibi sırta binerek otobüsün içine sığdı. Ben inat ettim binmedim bir sonraki otobüsü bekleyip paşa paşa oturacak, kucağıma da birini oturtacaktım.
Otobüs kalktı gitti, durakta bir tek ben varım. Bir laz uşak geldi "9 5 celmedi mu?" dedi. Ben de "Bir sonraki ne zamanaymış?" diye sordum. Durak tahtasına baktı "9 25 o celur mu?" dedi. "Celur" dedim ben de. Bir anda içimde insanların dilini konuşmak için duyduğum özlem ve hasret geldi. Fransızlarla anlaşmak için fransızca, ve dili diğer insanlar tarafından bilinmeyenlerle anlaşmak için ingilizce öğrenmiştim. Peki hala bunu şiveler için de yapabilirdim. Ama yapamazdım. Çünkü bir dili öğrenmek için ilk önce sayıları, rakamları vesaire değil o dildeki küfürleri öğrenmek gerekir. Türklük en azından bunu gerektirir. İtalyanca "Vaffanculo!" demeyi bildiğim için İtalyanca öğrenebilirim, Almanca "Fick dich!" demeyi bildiğim için Almanca öğrenebilirim. Lazca küfür bilmiyordum, ve yapamadım.
Bu seferki kuyruk Angelina Jolie'nin herkese bedava verme kampanyasında olduğu kadar değil de Sharon Stone'un bu yaşında herkese bedava verme kampanyası kadardı.
Körüklü otobüs geldi durdu ve ilk ben girdim. Koştura koştura en arkadaki kapının orada arkaya doğru oturulan 2 koltuktan cam kenarına oturdum. Çünkü incelemelerim sonucunda, yaşlıların ve hamile kadınların gelip gözünün içine bakamayacağı tek yer orasıydı. Bu sırada şöför "Akbilini basmadın ayı!" diye bana bağırdı. Çıkardım cebimden akbili "Al lan hepsi senin olsun" diye içinde 12 milyon olan akbilimi bonkörce şoförün kafasına attım. Arkasındaki cama yapıştı sonra yolculardan biri şoföre verdi.
Sonra Japonya metrolarında olduğu gibi hiç kimsenin gözünün içine bakmadan başımı eğip yaşlılar ve hamile kadınlar gelip yerimi benden almayın diye dua etmeye başladım. Bu sırada gözüm camdan kuyruktakilere ilişti. Kuyrukta 2 tane hamile kadın arkasında da 3 tane yaşlı gördüm. Hayır olamaz dedim sonra, içimden bir dürtü ile geriye baktım. Yaşlılar ve hamile kadınlar bir dernek kurmuşcasına ordu gibi otobüse bindiler. Herkes kalkıp yerlerini bunlara veriyordu ve bu virüs gittikçe otobüsün gerisine kadar uzadı. Karşımdaki en geri koltuklar alınmış, sağımdaki adam da yerini hamile bir kadına vermişti. Cebren ve hile ile aziz körüklü otobüsün bütün koltukları zapt edilmişti. Bir tek benim koltuğum kalmıştı.
Ama durdu. Bir anda durdu. Başkası gelmedi. Kapılar kapandı. O an 4 litre birayı içtikten sonra işediğim an kadar mutlu bir andı. Oh dedim içimden sonra yanımdaki hamile kadın şoföre "Şoför bey arka kapıyı açar mısın dernek başkanımız gelecek!" diye bağırdı. Yaşlıların ve hamile kadınların dernek başkanı kim olabilirdi ki? Arka kapı açıldı, dişleri dökülmüş, beyaz saçları bile dökülmüş, ortaçağ cadılarını andıran bir kadın elinde bastonuyla yavaş yavaş içeri girdi. Kafasını bana çevirip baktı ve gözlerindeki parıltıyı gördüm; ağzında hain ve 3 porsiyon iskender yemeye başladığım andaki suratımı andıran bir gülüş vardı ve hamileydi!!!
"Evladım" dedi. Gözlerimden yaşlar dökülerek kalktım ayağa. Hamile kadının göbeğine popomu çarparak kalktım yerimden. İrkildim, ya benim popom ya da kadının göbeği yumuşaktı. Götümü avuçlayıp "Ne göt var bende" diye bir saniyeliğine mutlu oldum. Hamile kadın yerime geçti, yaşlı hamile kadın da O'nun yanına oturdu.
Gene ayaktaydım. Gene umudu kırılmış, elinden oyuncakları alınmış bir çocuktum ben. Gene "evlenmeden vermem" kurallarındaki bir ilişkinin başındaydım. Gene toplum içinde osurmuş ve herkes tarafından farkedilmiştim.
Hüzünlü ve buruk bir şekilde buhranımı yaşayarak boynumu büktüm. Sırtıma sığmayan bir adamı aldım. Ve yolculuk başladı. Umudum köprüden önce Kanlıca durağında bazı yolcuların inmesiydi. Ama o da olmadı daha fazla yolcu bindi. Sadece sıkışıklıkta ölen 4-5 kişinin cesedini dışarı attık. Sırtımdaki adam da sırtına birini aldı ve üzerimdeki yük çok büyüktü.
Yaşlı hamile teyze bir anda bağırmaya başladı. Sancısı gelmişti. Herkesin gözleri bir anda bana bakmıştı. Otobüste biri, "Sen eğitimli birine benziyorsun, hadi şu teyzeyi doğurt". Ulan aldığım eğitimin kadın doğurtmakla ne alakası var? İşletme okudum ulan ben!
Ama durdum bir saniyeliğine. Evet Galatasaray Lisesi mezunuydum. Amerika'da Pepperdine'da çok iyi bir dereceyle mezun olmuştum. Türkiye'nin en büyük medya holdinglerinden birinde çalışıyordum. Evet ben süpermendim. Yapabilirim.
Üstümdekileri atıp "Leğen getirin!" diye bağırdım. Bu sırada üstümden attığım iki kişi camdan dışarı fırladı yolda diğer arabaların altında kalıp öldüler. "Araçtaki fazlalıkları atın!" diye bağırdım. Bunu der demez, hamile kadınlar ellerini bol kazaklarının altına atıp yastıkları çıkardılar ve otobüste şoför dışındaki herkesi camdan dışarı attılar. Bu sırada köprü üzerinden geçiyorduk. Otobüsün sağındakiler köprüden aşağı düştü.
Bir anda neye uğradığımı şaşırdım. Şoföre "Neden durmuyorsun psikopat mısın amına koduğum?" diye bağırdım. Şoför haince sırıttı. Bu sırada alt geçitten geçiyorduk ve otobüs karanlıklaştı, sadece geçidin sonundaki ışık vardı. Şoför yüzünün yarısını dönüp cevap verdi : "Bak doktor. Her nasıl doktorların bir hipokrat yemini varsa..." der demez "Ben doktor değilim ulan hıyar herif!" diye çıkıştım.
Diliyle bıyığını sağdan sola doğru yaladıktan sonra konuşmaya devam etti: "Makinistlerin de bir Makinist yemini vardır." Evet doğruydu bu. Taksim Meydanı'na Metro'dan tırmanırken (yürümüyorsunuz çünkü düpedüz 500 metre tırmanıyorsunuz) duvarlardan birinde kocaman makinist yemini vardı. "Bizim de bir yeminimiz var." dedi ve ekledi : "Her ne pahasına olursa olsun durakta bekleyen tüm yolcular otobüse alınacak ve hepsi hedeflerine ulaştıralacak. Yolcu olmasa bile, mallığına gardan gara gidilecek."
Bir anda anlamıştım. Aslında bir çok meslekte yeminler vardı. Milletvekilleri de bir yemin okuyarak milletvekili oluyorlardı. Bu her meslekte vardı. Kamyoncuları da anladım. İstediği kadar altına motorsiklet girsin, göt göte sikişirken birbirine kenetlenen köpeklere çarpsın kamyoncular durmazdı.
Geçidi geçtik ve otobüs aydınlandı. Yaşlı teyze otobüste yazılı "Yaşlılara ve Hamile Bayanlara yer veriniz" yazısı altına kalemle "Hamile kadınları doğurtunuz" yazdı. Anlayamıyordum neler dönüyordu. "Ama bu etraftaki kadınlar hamile değil göbeklerine sadece yastık bağlamışlar. Ayrıca yumuşak olan benim götüm değil sizin karnınızdaki yastıkmış. Aman tanrım o göt yokmuş bende!" diye üzüldüm. Kadınlardan biri konuştu:"Bak doktor. Biz gizli bir örgütüz." deyince,"Ben doktor değilim amına kodumun manyak psikopatları!" diye haykırdım.
Kadın bana konuşmaya başladı.
"Örgütümüz gizli bir şekilde aynı akbil parasını bazen daha azını veren yaşlılar ve kadınlardan oluşuyor. Kadınlar olarak yaşlılara ve hamile kadınlara yapılan haksızlıklara karşı bir gün toplantık ve bu örgütü kurduk. Hamileliğimiz bitip çocuklar doğunca da mecburen göbeğimize yastık bağlamak zorunda kaldık."
"İşiniz gücünüz yok mu sizin kardeşim? Deli misiniz siz?"
"Var tabi hepimiz ev kadınıyız, yaşlılar da emekli. Ve evet deliyiz."
"Hah işte sebebi buymuş. Gündüzleyin televizyonlarınızda Esra Eron'la İzdivaç'ı açık bırakıp tüm ev kadınları ve emekliler dışarda bu gizli görevi üstlenmişler. Biz saf çalışanlar da tüm ev kadınlarının ve emeklilerin evde İzdivaç izlediğini sanıyorduk."
"Hayır İzdivaç izliyoruz. Yaşlı teyze İzdivaç'da bulduğu adamdan hamile kaldı."
"Kim siker ulan bu teyzeyi ? Ağzında dişi kafasında saçı yok ! Sapık mı lan millet ?"
"İzdivaç'ı sen hiç izlememişsin doktor"
"Allah'ım alacakaranlık kuşağındamıyım ben?"
"Lafı uzatma ve teyzeyi doğurt."
Kollarımı sıvadım; leğeni teyzeyi yatırıp bacak arasına koydum. Teyze eteğini kaldırdığında da leğene kustum. Ulan ne iğrenç bir vajinaydı o! Şimdi yazarken bile düşününce midem kalkıyor. Ben o kadını sikmeye çalışsam sik döner kendi göt deliğimi zorlar ve "Bak beni oraya sokmaya çalışırsan senin götünü sikerim" diye tehdit ederdi.
"Ikın teyze" dedim gözlerimi kapayarak. Bir anda suyu çotadanak leğene boşaldı. Bebek de hiç zorlamadan kusmuklu leğene düştü. Arada göbek kordonu vardı ve kesmek zorundaydım. Ve o iğrenç vajina ile tekrar göz göze geldim. Ellerimle çekerek kopardım kordonu. Bu sırada 4. levent durağına gelmiştik. Bebeği kucağıma verip coştular "En büyük ebe bizim ebe!". "Ebenizi sikerim ulan hepinizin!" diyerek bebeği camdan dışarı fırlatıp; otobüsün açılan kapısından çıktım dışarı. Minibüs durağından minibüse bindim ve en öne sinirle oturdum.
Minibüsde oturulacak her yer doldu ve minibüs tam duraktan uzaklaşacaktı ki "Bir dakika şoför bey" diye bir kadın sesi duydum. Kafamı çevirdim ve bu hamile bir kadındı. Oturanlardan biri kalkınca "Hayır!" diye fırladım.
"Bu kadın hamile değil, göbeğinde yastık var. Bunlar gizli örgüt!"
Minibüsdekiler şaşırarak bana baktılar. "İspatlayacağım!" diyerek kadının bol gömleğini süpermen gömleğini yırtar gibi açtım.
Kocaman bir göbeği vardı ve hamileydi.
Memeleri de böyle olgun olgun uçları kocamandı. Kendimi tutamayarak göğüslerini avuçladım. Minibüsdekiler ayaklanıp beni eşek sudan gelinceye kadar dövdüler.
Ağzı burnu dağınık 4. Levent'den Maslak'a yürüyordum o yastıklı kadını gördüm.
"Biz sadece otobüslere bineriz." dedi. "Çünkü Münübüsçüler yaşlılara indirim yapmıyor. Biz de hatırlayacağın üzere yaşlıları ve hamile kadınları korumak için kurulduk."
Aldım elime taşı kafasına vura vura kadını öldürdüm. İşe geldim. Benim de bir yeminim vardı... İşimi yapmalıydım.
Benim internetimin olmaması ayrı konu, herkese (kablonet, uydunet, ttnet ne kadar siktirimnet varsa) gelin bağlayın diye kontak kurdum daha arayan çıkmadı.
Boş işler genel müdürlüğünde bize gelen görev doğrultusunda, şirkette bir iş vardı ama aslında evden internete bağlanıp yapabilirdik. Şerefsiz komşularım, netçioğulları ve starbucks yüzünden de internete bağlanamadım.
Bu dellenmemin sonucunda yerim böyle aşkın ızdırabını diyerek aldım elime akbilimi, giyindim çıktım sabahın 9'unda dışarı.
9'u 5 geçe körüklü 4. levent otobüsüne koştura koştura yetişeyim dedim ki, önündeki kuyruğun Angelina Jolie'nin herkese bedava verme kampanyası kuyruğundan daha uzun olduğunu gördüm.
Her ne hikmetse, otobüsün içerisinde herkes kucak kucağa oturup, deve güreşindeki gibi sırta binerek otobüsün içine sığdı. Ben inat ettim binmedim bir sonraki otobüsü bekleyip paşa paşa oturacak, kucağıma da birini oturtacaktım.
Otobüs kalktı gitti, durakta bir tek ben varım. Bir laz uşak geldi "9 5 celmedi mu?" dedi. Ben de "Bir sonraki ne zamanaymış?" diye sordum. Durak tahtasına baktı "9 25 o celur mu?" dedi. "Celur" dedim ben de. Bir anda içimde insanların dilini konuşmak için duyduğum özlem ve hasret geldi. Fransızlarla anlaşmak için fransızca, ve dili diğer insanlar tarafından bilinmeyenlerle anlaşmak için ingilizce öğrenmiştim. Peki hala bunu şiveler için de yapabilirdim. Ama yapamazdım. Çünkü bir dili öğrenmek için ilk önce sayıları, rakamları vesaire değil o dildeki küfürleri öğrenmek gerekir. Türklük en azından bunu gerektirir. İtalyanca "Vaffanculo!" demeyi bildiğim için İtalyanca öğrenebilirim, Almanca "Fick dich!" demeyi bildiğim için Almanca öğrenebilirim. Lazca küfür bilmiyordum, ve yapamadım.
Bu seferki kuyruk Angelina Jolie'nin herkese bedava verme kampanyasında olduğu kadar değil de Sharon Stone'un bu yaşında herkese bedava verme kampanyası kadardı.
Körüklü otobüs geldi durdu ve ilk ben girdim. Koştura koştura en arkadaki kapının orada arkaya doğru oturulan 2 koltuktan cam kenarına oturdum. Çünkü incelemelerim sonucunda, yaşlıların ve hamile kadınların gelip gözünün içine bakamayacağı tek yer orasıydı. Bu sırada şöför "Akbilini basmadın ayı!" diye bana bağırdı. Çıkardım cebimden akbili "Al lan hepsi senin olsun" diye içinde 12 milyon olan akbilimi bonkörce şoförün kafasına attım. Arkasındaki cama yapıştı sonra yolculardan biri şoföre verdi.
Sonra Japonya metrolarında olduğu gibi hiç kimsenin gözünün içine bakmadan başımı eğip yaşlılar ve hamile kadınlar gelip yerimi benden almayın diye dua etmeye başladım. Bu sırada gözüm camdan kuyruktakilere ilişti. Kuyrukta 2 tane hamile kadın arkasında da 3 tane yaşlı gördüm. Hayır olamaz dedim sonra, içimden bir dürtü ile geriye baktım. Yaşlılar ve hamile kadınlar bir dernek kurmuşcasına ordu gibi otobüse bindiler. Herkes kalkıp yerlerini bunlara veriyordu ve bu virüs gittikçe otobüsün gerisine kadar uzadı. Karşımdaki en geri koltuklar alınmış, sağımdaki adam da yerini hamile bir kadına vermişti. Cebren ve hile ile aziz körüklü otobüsün bütün koltukları zapt edilmişti. Bir tek benim koltuğum kalmıştı.
Ama durdu. Bir anda durdu. Başkası gelmedi. Kapılar kapandı. O an 4 litre birayı içtikten sonra işediğim an kadar mutlu bir andı. Oh dedim içimden sonra yanımdaki hamile kadın şoföre "Şoför bey arka kapıyı açar mısın dernek başkanımız gelecek!" diye bağırdı. Yaşlıların ve hamile kadınların dernek başkanı kim olabilirdi ki? Arka kapı açıldı, dişleri dökülmüş, beyaz saçları bile dökülmüş, ortaçağ cadılarını andıran bir kadın elinde bastonuyla yavaş yavaş içeri girdi. Kafasını bana çevirip baktı ve gözlerindeki parıltıyı gördüm; ağzında hain ve 3 porsiyon iskender yemeye başladığım andaki suratımı andıran bir gülüş vardı ve hamileydi!!!
"Evladım" dedi. Gözlerimden yaşlar dökülerek kalktım ayağa. Hamile kadının göbeğine popomu çarparak kalktım yerimden. İrkildim, ya benim popom ya da kadının göbeği yumuşaktı. Götümü avuçlayıp "Ne göt var bende" diye bir saniyeliğine mutlu oldum. Hamile kadın yerime geçti, yaşlı hamile kadın da O'nun yanına oturdu.
Gene ayaktaydım. Gene umudu kırılmış, elinden oyuncakları alınmış bir çocuktum ben. Gene "evlenmeden vermem" kurallarındaki bir ilişkinin başındaydım. Gene toplum içinde osurmuş ve herkes tarafından farkedilmiştim.
Hüzünlü ve buruk bir şekilde buhranımı yaşayarak boynumu büktüm. Sırtıma sığmayan bir adamı aldım. Ve yolculuk başladı. Umudum köprüden önce Kanlıca durağında bazı yolcuların inmesiydi. Ama o da olmadı daha fazla yolcu bindi. Sadece sıkışıklıkta ölen 4-5 kişinin cesedini dışarı attık. Sırtımdaki adam da sırtına birini aldı ve üzerimdeki yük çok büyüktü.
Yaşlı hamile teyze bir anda bağırmaya başladı. Sancısı gelmişti. Herkesin gözleri bir anda bana bakmıştı. Otobüste biri, "Sen eğitimli birine benziyorsun, hadi şu teyzeyi doğurt". Ulan aldığım eğitimin kadın doğurtmakla ne alakası var? İşletme okudum ulan ben!
Ama durdum bir saniyeliğine. Evet Galatasaray Lisesi mezunuydum. Amerika'da Pepperdine'da çok iyi bir dereceyle mezun olmuştum. Türkiye'nin en büyük medya holdinglerinden birinde çalışıyordum. Evet ben süpermendim. Yapabilirim.
Üstümdekileri atıp "Leğen getirin!" diye bağırdım. Bu sırada üstümden attığım iki kişi camdan dışarı fırladı yolda diğer arabaların altında kalıp öldüler. "Araçtaki fazlalıkları atın!" diye bağırdım. Bunu der demez, hamile kadınlar ellerini bol kazaklarının altına atıp yastıkları çıkardılar ve otobüste şoför dışındaki herkesi camdan dışarı attılar. Bu sırada köprü üzerinden geçiyorduk. Otobüsün sağındakiler köprüden aşağı düştü.
Bir anda neye uğradığımı şaşırdım. Şoföre "Neden durmuyorsun psikopat mısın amına koduğum?" diye bağırdım. Şoför haince sırıttı. Bu sırada alt geçitten geçiyorduk ve otobüs karanlıklaştı, sadece geçidin sonundaki ışık vardı. Şoför yüzünün yarısını dönüp cevap verdi : "Bak doktor. Her nasıl doktorların bir hipokrat yemini varsa..." der demez "Ben doktor değilim ulan hıyar herif!" diye çıkıştım.
Diliyle bıyığını sağdan sola doğru yaladıktan sonra konuşmaya devam etti: "Makinistlerin de bir Makinist yemini vardır." Evet doğruydu bu. Taksim Meydanı'na Metro'dan tırmanırken (yürümüyorsunuz çünkü düpedüz 500 metre tırmanıyorsunuz) duvarlardan birinde kocaman makinist yemini vardı. "Bizim de bir yeminimiz var." dedi ve ekledi : "Her ne pahasına olursa olsun durakta bekleyen tüm yolcular otobüse alınacak ve hepsi hedeflerine ulaştıralacak. Yolcu olmasa bile, mallığına gardan gara gidilecek."
Bir anda anlamıştım. Aslında bir çok meslekte yeminler vardı. Milletvekilleri de bir yemin okuyarak milletvekili oluyorlardı. Bu her meslekte vardı. Kamyoncuları da anladım. İstediği kadar altına motorsiklet girsin, göt göte sikişirken birbirine kenetlenen köpeklere çarpsın kamyoncular durmazdı.
Geçidi geçtik ve otobüs aydınlandı. Yaşlı teyze otobüste yazılı "Yaşlılara ve Hamile Bayanlara yer veriniz" yazısı altına kalemle "Hamile kadınları doğurtunuz" yazdı. Anlayamıyordum neler dönüyordu. "Ama bu etraftaki kadınlar hamile değil göbeklerine sadece yastık bağlamışlar. Ayrıca yumuşak olan benim götüm değil sizin karnınızdaki yastıkmış. Aman tanrım o göt yokmuş bende!" diye üzüldüm. Kadınlardan biri konuştu:"Bak doktor. Biz gizli bir örgütüz." deyince,"Ben doktor değilim amına kodumun manyak psikopatları!" diye haykırdım.
Kadın bana konuşmaya başladı.
"Örgütümüz gizli bir şekilde aynı akbil parasını bazen daha azını veren yaşlılar ve kadınlardan oluşuyor. Kadınlar olarak yaşlılara ve hamile kadınlara yapılan haksızlıklara karşı bir gün toplantık ve bu örgütü kurduk. Hamileliğimiz bitip çocuklar doğunca da mecburen göbeğimize yastık bağlamak zorunda kaldık."
"İşiniz gücünüz yok mu sizin kardeşim? Deli misiniz siz?"
"Var tabi hepimiz ev kadınıyız, yaşlılar da emekli. Ve evet deliyiz."
"Hah işte sebebi buymuş. Gündüzleyin televizyonlarınızda Esra Eron'la İzdivaç'ı açık bırakıp tüm ev kadınları ve emekliler dışarda bu gizli görevi üstlenmişler. Biz saf çalışanlar da tüm ev kadınlarının ve emeklilerin evde İzdivaç izlediğini sanıyorduk."
"Hayır İzdivaç izliyoruz. Yaşlı teyze İzdivaç'da bulduğu adamdan hamile kaldı."
"Kim siker ulan bu teyzeyi ? Ağzında dişi kafasında saçı yok ! Sapık mı lan millet ?"
"İzdivaç'ı sen hiç izlememişsin doktor"
"Allah'ım alacakaranlık kuşağındamıyım ben?"
"Lafı uzatma ve teyzeyi doğurt."
Kollarımı sıvadım; leğeni teyzeyi yatırıp bacak arasına koydum. Teyze eteğini kaldırdığında da leğene kustum. Ulan ne iğrenç bir vajinaydı o! Şimdi yazarken bile düşününce midem kalkıyor. Ben o kadını sikmeye çalışsam sik döner kendi göt deliğimi zorlar ve "Bak beni oraya sokmaya çalışırsan senin götünü sikerim" diye tehdit ederdi.
"Ikın teyze" dedim gözlerimi kapayarak. Bir anda suyu çotadanak leğene boşaldı. Bebek de hiç zorlamadan kusmuklu leğene düştü. Arada göbek kordonu vardı ve kesmek zorundaydım. Ve o iğrenç vajina ile tekrar göz göze geldim. Ellerimle çekerek kopardım kordonu. Bu sırada 4. levent durağına gelmiştik. Bebeği kucağıma verip coştular "En büyük ebe bizim ebe!". "Ebenizi sikerim ulan hepinizin!" diyerek bebeği camdan dışarı fırlatıp; otobüsün açılan kapısından çıktım dışarı. Minibüs durağından minibüse bindim ve en öne sinirle oturdum.
Minibüsde oturulacak her yer doldu ve minibüs tam duraktan uzaklaşacaktı ki "Bir dakika şoför bey" diye bir kadın sesi duydum. Kafamı çevirdim ve bu hamile bir kadındı. Oturanlardan biri kalkınca "Hayır!" diye fırladım.
"Bu kadın hamile değil, göbeğinde yastık var. Bunlar gizli örgüt!"
Minibüsdekiler şaşırarak bana baktılar. "İspatlayacağım!" diyerek kadının bol gömleğini süpermen gömleğini yırtar gibi açtım.
Kocaman bir göbeği vardı ve hamileydi.
Memeleri de böyle olgun olgun uçları kocamandı. Kendimi tutamayarak göğüslerini avuçladım. Minibüsdekiler ayaklanıp beni eşek sudan gelinceye kadar dövdüler.
Ağzı burnu dağınık 4. Levent'den Maslak'a yürüyordum o yastıklı kadını gördüm.
"Biz sadece otobüslere bineriz." dedi. "Çünkü Münübüsçüler yaşlılara indirim yapmıyor. Biz de hatırlayacağın üzere yaşlıları ve hamile kadınları korumak için kurulduk."
Aldım elime taşı kafasına vura vura kadını öldürdüm. İşe geldim. Benim de bir yeminim vardı... İşimi yapmalıydım.
Yorumlar