Ana içeriğe atla

Kadınların geçmişlerini yargılamak

Bugün ofiste gerçi ben biraz sarhoşken garip bir tartışma yaşadım (Önceki akşamdan kalma. Bir de bu sabahtan. Bir de bugün ofisteyken... Neyse, evet alkoliğim!) Ofisten arkadaşım Tolga dün akşam muhteşem bir kızla tanıştığını ve O'nu evine bıraktığını söyledi.

Ama tüm arkadaşlarının O'nunla ilişki yaşaması Tolga için itici bir etkendi ve ben bunu hala kabul edemiyorum.

Kadınlar geçmişlerinde istediklerini yaşayabilirler. Bir ilişkide de önemli olan geçmişte ne olduğu değil, gelecekte ne olacağıdır.

O kızın gözlerinin içine bakarak çok güzel bir ilişkiyi görebiliyorsanız O kız istediğini yaşamış olabilir. Aynı anda bir kaç erkekle bile olsa.

Çünkü erkekler yalan söylemeyin... Olur da aynı anda iki kızla ilişki yaşayabilme olanağınız varsa yaşarsınız. Hiç biriniz ama hiç biriniz buna hayır demez. Hatta daha yeni evlenmiş balayından dönenleriniz bile. (Pardon sırrınızı açıkladım :) ups)

Kadınların bir et parçası olarak görülmesi çok ama çok yalnıştır. Çünkü iki adet göğüsü de menüye eklemeyi unuttunuz. Bunun yanı sıra bir adet kalbi de.

O kalptir ilişkiyi yaşatan. O kalp ile ilişkiye başlarsınız. Ve o kalp eğer siz bir Türk erkeğiyseniz kıçınızı kurtaran, sizi adam yapan, sizi belli yerlere getiren ve en önemlisi sizi bir boka yarayan insan yapandır.

Hepimiz ama hepimiz; ayrıldığımız kız arkadaşlarımız ya da mevcut kız arkadaşlarımızın bizi olmasını istediği gibi adamlar olabildiğimiz için bir noktadayız. Onlar olmasaydı da hakikaten hiç bir bok olamazdık.

Şimdi kendinizin bulunduğunuz noktaya kendinizin tırnaklarınızla kazıyarak geldiğinizi düşünmeyin. O tırnaklar manikürünü yapıp, oje sürmeyi bilen başka kadınlara ait. Ve o kadınlar sizleri sırtında taşıdı geride sadece bir adet insanın ayak izlerini gördüğünüz zor günlerinizde.

Bu akşam iş servisim tüm bayram unuttuğu gibi yine unutmuştu beni. Servis şoförünü de çok sevdiğim ve hem ailesine hem de babasına bakmak zorunda kaldığı için "canın sağolsun" diyerek bayramın 4'üncü günü de evime 4. Levent - Kozyatağı otobüsüyle döndüm. Adamı şikayet edip boşyere 60 milyonunu almak istemedim. Çünkü iyi bir insanım ve iyi bir insan olarak kaybetmek umrumda değil.

Spastik bir çocuk hamile kadınlardan ve yaşlı insanlardan kaçtığım otobüsün en arka koltuğunda geriye bakan koltuklarının önünden; en arka kapıdan içeri girdi. Spastik çocuk yanıma oturdu, ben de kalkıp annesine yer verdim "isterseniz yan yana oturun" diyerek. Gülümseyerek derin bir içtenlikle "Teşekkür ederim beyefendi" dedi.

Benim için hala boş yer vardı geçtim oraya oturdum. Ama 5-10 dakika sonra bir durakta yaşlı bir çift girdi ve onlara yerimi verdim. Ben de ayaktaydım ve o spastik çocuğun tam önünde ayakta duruyordum.

En başta O'na bakıp el salladım. Gülümseye çalıştı. Eminim hala ... Gülümseye çalışıyordu ama çok terlemişti. Annesine "Terliyor fazlasıyla" dedim. Türbanlı teyze de "Hay Allah'ım" diyerek terini sildi. O'na "Esen" diyordu konuşurken.

"Esen" dedim, sonra de elini tuttum. "Benim adım Onur, tanıştığımıza memnun oldum." dedikten sonra annesi "Bak Esen abinin adı Onur'muş" dedi.

Sonra Esen bana bakıp, kendini zorlayarak "Onur" demeye çalıştı. O ve U'yu duydum, bu da bana yeterliydi. Tam "Memnun oldum" diyordum ki annesinin ağlamaya başladığını gördüm.

"Ne oldu niye ağlıyorsunuz?" dedim. O da "Bu yıl hiç konuşmamıştı.." dedi gözyaşlarını tutamayarak. Ben de Esen'in ellerini tuttum.

Annesine "Biliyor musunuz, Allah bir insandan bir yeteneğini alırsa başka bir yeteneği de fazlasıyla verir" dedim. Peşi sıra sordum "Başka bir şeye yeteneği var mı?" diye. O da "Resim yapıyor" dedi.

Ve o an aklımda şimşekler çakmaya başladı. Bu çocuk bu ülkenin en muhteşem ressamı olabilirdi. Sadece bir kadının; annesinin inancına ihtiyacı vardı.

"Sulu boya mı yoksa kara kalem mi çiziyorsun Esen?" diye sordum. Esen de "Sulu" diye yanıt verdi. Annesinin gözyaşları devam ediyordu. "Oğlum konuşuyor" dedi.

Gerçi farkında olmalıydım. Bu çocuk bir yıldır ilk defa şu an konuşuyordu ve annesi için bu en güzel bayram hediyesiydi.

İşin daha da güzeli, Esen benimle konuşmaya devam etti. O'na tam otobüsten inmek üzereyken "Bak ben burada oturuyorum şimdi gitmem lazım" dedim, ve "İyi bayramlar" diye ekledim. O da içindeki son gücü tüketircesine "Bayramlar" dedi.

Hikayem bu. İşte bir kadın bir adamı adam yapan kişidir. O spastik çocuk da konuşamamasına ve hareket edememesine rağmen sadece ve sadece annesinin sevgisini yanına aldığı için bir gün çok büyük ve herkesin adını anacağı bir ressam olacak.

Çünkü Adem'i Adem yapan Allah değil Havva'dır.

Havva hikayenin içinde olmasaydı, ne Adem isterdi Cennet'i; ne de Havva isterdi Dünya'yı...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Neden Türk halkı Fenerbahçe'den nefret eder?

Sevgili Fenerliler, Sizinle hiç alıp veremediğim yok. Aranızda yığınla dostum, ağabeyim, çok sevdiğim insanlar da var. Ama Türkiye'deki herkes sizin başarısız olmanızdan neden mutlu oluyor biliyor musunuz? Çünkü siz her hafta şampiyonluğunuzu ilan ediyorsunuz. Rakiplerinizle dalga geçiyor, biri düzgün bir hareket bile yapsa "helal olsun" deme delikanlılığını gösteremiyorsunuz. Galatasaray ve Beşiktaş arasında bir rakabet olsa da, Galatasaraylı taraftarlar Beşiktaş maçına "Çarşı"yı yaşamak için gider. Onlar kazanırsa da "helal olsun" der. Geçen sene Beşiktaş şampiyon oldu. Galatasaraylılar olarak "helal olsun" dedik. Bu yıl Bursaspor kazandı, tekrar "helal olsun" diyoruz. Bunu sadece biz değil, Türkiye'de sizin dışınızda herkes yapıyor. Siz anonsçuyu günah keçisi ilan ederken, geçen sene küme düşmekten takımını kurtaran ve bu yıl tarih yazarak şampiyon yapan Ertuğrul Sağlam'a bir "helal olsun" demekten acizsiniz. Si...

30 yaş sonrasında yalnızlık

Yalnızlıkta kayboluyorum bazen. Avucumdan kum tanesi gibi akıp giden zamanın peşinden akan gözyaşım da yok. Mâlikanesi ise hiç yok... Ölümle hayatın varolduğunu keşfetmeye yolalmış nefsime, nefes atışlarıma eşlik edecek kadar deli başka bir mahlukat bulamadım henüz. Belki de bu yüzden yalnızlığı seçiyorum. Geceleri aynı televizyon kanallarını seyredip, sonra bilgisayara dönüp, oyun oynayıp, beraber dergi okumayı istediğim herhangi biri yok. Bunları sanırım en iyi kendimle yaşıyorum. Kalabalık bir şehrin kalabalık yollarında vakit öldürüp, kalabalık bir şirketin kalabalık diyaloglarına uyanık hayatımın %80'ini adamışken, geride kalan %20'de kendimle başbaşa vakit geçirmek istiyorum sanırım. Bazen herşeyden uzaklaşıp, çiftliğe gidip, orada atlarla yaşayasım geliyor. Ama, çiftliğe gidip orada 6 saat geçirdikten sonra da atların boku, sivrisinekler, keneler, cırcır böceklerinin hipnotize edici cırcırlamaları ve daha nice yeni sorun da üretebiliyorum kıçımdan. İlişkiler de böyle. B...

Özlemiştim

Özledim şarkılar bestelemeyi, Şiirler yazmayı, Resimler çizmeyi, Hikayeler uydurmayı... Nefesime alıp ilhamı da, Atmayı özledim basitçe. Duyguların denizlerinde derinleşmedikçe, En dibinden kumlarını çıkartamıyor insan. Batmalısın ki dibine kadar uzanabilmelisin, Boğulmaktan korkamamalı hatta ölebilmelisin. Karmaşık duygularla değil, Kesin hislerinle anlatmalısın. Aşktan bezdirenleri değil de, Aşka umut verenlere anlatmalısın. Rüyalarında O'nu görmeli, Dualarında düşler kurmalısın. Özlemiştim şarkılar bestelemeyi, Şiirler yazmayı, Resimler çizmeyi, Hikayeler uydurmayı... Nefesime alıp ilhamı da, Atmayı özlemiştim basitçe. Oh be!