Bir dizi ya da film tretmanımsı bir şeyim vardı. Okuyup yorumlayabilirseniz minnettar kalırım.
Yeniçeri
1. Sezon
1 - 13 bölüm
1370 ilkbaharında; Karadeniz'in Bolu kırları küçük bir çocuğun neredeyse boyuna eşittir. 7 yaşındaki Hasan kırlar arasında Ayşe ile beraber koşturmaktadır. Bu koşuşturma sırasında da kolları kırları okşarken, parmakları birbirlerine yakın geçer.
Bu sırada köyde Hasan'ın annesi Hasan'ın babasıyla tartışmaktadır. Hasan'ı yeniçeri yapabilirlerse fakir yaşamlarının sona ereceğini, çocuklarının yeniçerilik zenginliğiyle onlara da bakacağını söyler. Baba en başta bunu istemese de; sonunda o da razı olur.
Turnacıbaşı ağası şehirdedir ve yeniçeri olacak çocukları aramaktadır. Bu dönemde aslında durum biraz daha farklıdır. Tarihte de gerçekten; gayrımüslim aileler çocuklarını yeniçeri yapabilmek için kapıkulu ağalarına rüşvet verirlerdi. Şehirde anneler, babalar Turnacıbaşı ağasına küçük altın torbaları vermektedirler. Hasan'ın da annesi aynısını yapar. Turnacıbaşı ağası da Hasan'ın annesine “Evin tek çocuğu olamasın, şımarık olur. Çok uzun olmasın, ahmak olur. Çok kısa olmasın, kurnaz olur. Sanatkar olmasın, kibar olur. Köse olmasın, dalga geçilir. Fakir de olmasın, mala göz diker. “ der. Annesi de bunların hiçbirinin oğlunda olmadığını anlatır. Eve koşturarak geri dönerken, Hasan'ın fülüdünü bir köşeye gizler ve Hasan'a konuşur. Hasan boynunu büker, bu sırada pencereden içeri bakan Ayşe ile göz göze gelir ve ağlamaya başlar. Ayşe diye bağırır, elini uzatır. Bir anda eli hala uzanmış bir şekilde tekrar Ayşe diye bağırır. Bu sefer bir atlı arabasının altında, yaşıtı çocuklarla beraber köyden ayrılmaktadırlar.
Köyden uzaklaşık kafasını çevirdiği an karşısına Murat çıkar. “Hasan dert etme, kahraman olacağız biz. “ der. Murat da Hasan'ın bundan sonra hep en yakın arkadaşı olacaktır. Beraber konuşarak İstanbul'a varırlar ve Hasan'ı Murat ile beraber ocağa teslim ederler.
Oldukça sert bir eğitim almaktadır Hasan. Gece gündüz gerek dil dersleri, gerek fen dersleri, geri kalan tüm zamanda da savaş teknikleri ve dövüş ustalıkları. Murat ile beraber biraz güle oynaya, çocukluklarını yaşayarak dövüşerek eğitirler kendilerini. Bir sonraki sahnede artık Hasan 14 yaşındadır. Hala Murat ile dövüşmektedir. Genç olmasına rağmen vücudu da oldukça çevik ve güçlüdür. Ancak eskisi gibi gülümsememektedir, yüzü oldukça ciddi; artık savaşmak için yaratılmıştır.
Bu eğitim döneminde Baş Çavuşluk için başka bir yeniçeri Selim ile olan tartışmaları, kavgaları ve rakabetleri de ortadaki sorunlardan biridir. Bektaşi dergahında yaşadıkları, Murat Hüdavendigar'a yakınlığı ile Hasan yavaş yavaş karakterini kazanmaktadır.
14 – 26 bölüm
Yıl 1387'dir. Hasan 24 yaşındadır. Pala bıyıklı; kafasının ortasından uzayan uzun saçları dışında saçları yoktur. Bunu da eğer ki savaşlarda kelleri kesilirse; kafaları rahatça taşınabilsin diye yapmaktadır tüm yeniçeriler. Hasan yeniçeriler arasında kısa sürede yükselmiş, Yeniçeri ağasının en gözde adamlarından biridir. Hırçın kişiliği yüzünden bürokrat olarak eğitilmez, bunun yerine yapması gerekeni yapmaktadır. Savaşmaktadır. Diğer yeniçeriler maaşlarını alır almaz, hanlarda eğlenirken; Hasan yalnız olmayı tercih eder. Sessizdir ve hep düşünmektedir, aslında aklında bir fülüt melodisi hep çalmaktadır.
Hasan'ın yeniçeri ocağında yaşadıkları hep ona Ayşe'yi hatırlatmaktadır. Geceleri de o aslında hep Ayşe'yi düşünmektedir. O'na ne olduğunu merak edip aklından şiirler okur.
Bu sırada Hasan'ın köyünde Ayşe ailesiyle kavga etmektedir. Ayşe'yi istemediği biriyle evlendirmeye çalışmaktadırlar. Ayşe 16 yaşlarındaki küçük kardeşi Ahmet'e durumu Hasan'a anlatmasını tembihler. Ahmet geceyarısı kendisi gibi genç bir taya binerek köyden kaçar. Ata zor hükmetmektedir, ancak gece gündüz demeden ilerler.
Ahmet sonunda İstanbul'a ulaşır ve Yeniçeri ocağının yolunu tutar. Yeniçeri ocağının kapısına geldiğinde “Yeniçeri Hasan'ı görmem gerekiyor” der. Kapıdakiler; kimsin çocuk diye sorduklarında Hasan'a Ayşe'nin kardeşi olduğunu söylemesini ister. Bu sürede dövüş eğitiminde olan Hasan, genç çocukları da eğitmektedir. Ocağın kapısındakilerden biri Hasan'ın yanına gelir ve kulağına bir şeyler mırıldanır.
Hasan bunları duyar duymaz, yüzünde sert bir ifadeyle kapıya doğru yönelir. Yere çömelip beklemekte olan Ahmet, Hasan'ı görür görmez ayağa kalkar. Hasan eğilir ve Ahmet'i dinler. Bir süre dinledikten sonra; zıpkın gibi yerinden fırlayıp atına atlar. Atıyla gece gündüz demeden köyüne doğru dört nala gider.
Gündüz öğlen saatleridir, bir kilisede tören yapılmaktadır ve bu Ayşe'nin düğünüdür. Ayşe gelinliği giydirilmiş, papazın karşısında boynu bükük ve gözleri yaşlıdır. Ayşe bir anda başını kaldırır ve gözyaşları durur. Kapıyı tekmeleyerek açan Hasan sağ elinde kılıcıyla içeri girer. Ayşe'nin yanına kadar gelip, tek bir hamleyle müstakbel damadın kellesini uçurur. Ayşe'nin gelinliği kana bulanır. Hasan Ayşe'yi omuzuna alıp kiliseyi terkeder. Dışarı çıktığında Ayşe’yi yüzüstü atın arkasına atar. Bu sırada kapıya çıkanlardan biri kılıcını çeker. Hasan atından tüfeğini alır, tek eliyle nişan alır ve ateş eder. Eli kılıçlıyı başından vurur ve etraftakiler Hasan’ın bir yeniçeri olduğunu anlar. Çünkü bu dönemlerde Dünya üzerinde sadece yeniçeriler tüfeği tek eliyle kullanarak ateşleyebilir.
Hasan Ayşe'yi İstanbul'a götürür ve bir Bektaşi hocasına emanet eder. Ayşe bir nebze örtünür, müslüman olur. Hasan Ayşe'ye “Benim evlenmem yasak, çocuğum da olamaz.” der; Ayşe de “Seninle doğduğum gün evlendim ben. Sana aşkım bana yeter.” der. Hasan bundan sonra Ayşe ile Yeniçeri'den gizli, Ayşe'nin de zorluklarıyla geçecek bir ilişki yaşayacaktır.
26-39 bölüm
Yıl 1389'dur. Ayşe kötü bir rüya görür. Kanlı bir savaşta bir çok askeri ölü görmektedir. Ertesi gün akşamı Hasan Ayşe'yi ziyarete geldiğinde Hasan'a gördüğü rüyayı anlatır. Hasan da yakında Kosova'ya Haçlıları yenmeye gideceğini söyler.
Ayşe isyankardır, Hasan'a bir şey gelmesini istemez. Hasan da bir yeniçeri olduğunu ve yeryüzünün en iyi savaşçısı olduğunu hatırlatır. Hasan bu dönemde bir çok savaşa gidip gelmektedir. Padişah'ın en yakın korumalığını yapmaktadır ve padişah ile oldukça yakın bir diyalogları vardır.
İstanbul'da Topçu Ocağı kurulmaktadır. Tarihte ilk defa kullanılan bu topların deneme aşaması geçmektedir. Keşfi ve kullanışı ile savaşlarda yeni bir devir açılacaktır.
I. Kosava Savaşı için Osmanlı ve Haçlı orduları; Osmanlı'nın uzun bir yürüyüşünden sonra karşılaşır. Elinde dev bir ordu vardır, ancak Osmanlı da Murat Hüdavendigar ve Yıldırım Beyazıt'ın da mevcut olduğu dev bir güçle karşılarına gelmiştir. Savaşın olacağı gün dev bir fırtına başlar, gökyüzü yarılmışcasına yağmur yağmaktadır. Taraflar savaş alanına gelemezler. Geceleyin; fırtına devam ederken Murat Hüdavendigar dualar okur. O gece fırtına diner, Murat Hüdavendigar da gökyüzünde Hilal ile neredeyse yan yana gelmiş yıldızda gözü kalır. Hasan bunun yıldız olmadığını, başka bir şey olduğunu söyler. Murat Hüdavendigar da; bunun kaderleri olduğunu söyler.
Topçu Ocağı ilk kez topu bir savaşta kullanır ve Haçlı ordularının başındaki Prens Lazar şok olmuştur. Osmanlı orduları Turan taktiği ile saldırıya geçer. Savaş oldukça sert geçer, iki tarafta oldukça fazla kayıp verirler. Sayıca üstün olan Osmanlı ordusu savaşı kazanmaktadır ancak askerler etraflarındaki ölülere baktıkça moralleri inmektedir. Haçlı ordusu artık gittikçe azalmıştır ancak direnç kırılamamaktadır. Hasan Murat Hüdavendigar'dan Lazar'ı halletmek için izin ister. Murat Hüdavendigar başını eğer ve onaylar. Hasan ve etrafındaki yeniçeriler savaş alanına girerler. Osmanlı orduları yeniçerilerin de savaşa katılmasıyla moral bulurlar. Yeniçerililer savaşın dorukta olduğu yere gelip; “Eğilin” emri verir. Tüm yeniçeriler tüfeklerini çıkartır, hepsi tek eliyle tüfeklerini tutarak ateşlerler. Ön sıradaki Haçlı orduları yere yığılır. Bundan sonra yeniçeriler kılıçlarını çekerek tarihsel bir savaş yaşarlar. Tüm haçlı ordularını bozguna uğratırcasına Prens Lazar'ın bulunduğu yere kadar ilerlerler. Lazar korkmaktadır, Hasan çevik hareketlerle kendisine yaklaşanları yere sererek Lazar'ın önüne gelir. Lazar Hasan'a ölüme bakarcasına bakar. Lazar'ın korumaları Hasan'ın üstüne atlarlar, ancak Hasan kolayca onları alteder. Lazar ile karşı karşıya kalan Hasan, Lazar daha kılıcına davranamadan Lazar'ın kellesini uçurur.
Savaş sona ermiştir, Osmanlı galip gelmiş ancak oldukça fazla sayıda zaiyat vermiştir. Gece saatlerinde Murat Hüdavendigar şehit askerlerin başına bir bir gelip dualar okumaktadır. Bu sırada bir sırp askeri “Padişahım izin verin size tapayıp, elinizi öpeyim” der. Hasan buna karşı çıkar, Murat Hüdavendigar “Bizde dost eline hayır demek olmaz.” der. Hasan temkinlidir. Sırp askeri Murat Hüdavendigar'ın elini öpermişcesine eğildiği an hançerini çıkartır ve padişahın kalbine saplar. Hasan derhal kılıcını çıkartır ve sırp askerinin kellesini havaya uçurur.
Padişahım diyerek Murat Hüdavendigar'a eğilir, bu sırada Yıldırım Bayezid koşarak babasının yanına gelir. Gözleri ağlamaklıdır ama ağlamaz. Babasının son vasiyetini dinler. Ardından Murat Hüdavendigar Yıldırım Bayezid'in kollarında can verir.
Geceyarısıdır, Murat Hüdavendigar'ın kalbinden çıkan kanlar oradaki bir kan çukurunun içinde diğer askerlerin kanlarıyla birlikte birikmektedir. Hasan eğilerek bu çukura bakar; gözleri şaşkınlık içerisindedir. Derken biz de Hasan'ın arkasından bu çukura bakarız, çukurdaki kanda ay ve yıldız yan yana gelmiştir. Görüntümüz çukura odaklanır yaklaşır ve çukurdaki kan dalgalanmaya başlar ve bu bir direkte dalgalanmakta olan Türk bayrağına dönüşür. Görüntü geri gelir, arka planda kuyruğunda Türk bayraklı uçaklar bayrağın arkasından uçarak geçerler. Görüntü döner ve Hasan'ı tekrar modern Türkiye'de görürüz. Hasan bu sefer bir bordo bereli bir komando olmuştur.
2. Sezon
Bordo Bereliler
Bordo berelilerin yaşadığı kahramanlık öykülerini içerir.
Yeniçeri
1. Sezon
1 - 13 bölüm
1370 ilkbaharında; Karadeniz'in Bolu kırları küçük bir çocuğun neredeyse boyuna eşittir. 7 yaşındaki Hasan kırlar arasında Ayşe ile beraber koşturmaktadır. Bu koşuşturma sırasında da kolları kırları okşarken, parmakları birbirlerine yakın geçer.
Bu sırada köyde Hasan'ın annesi Hasan'ın babasıyla tartışmaktadır. Hasan'ı yeniçeri yapabilirlerse fakir yaşamlarının sona ereceğini, çocuklarının yeniçerilik zenginliğiyle onlara da bakacağını söyler. Baba en başta bunu istemese de; sonunda o da razı olur.
Turnacıbaşı ağası şehirdedir ve yeniçeri olacak çocukları aramaktadır. Bu dönemde aslında durum biraz daha farklıdır. Tarihte de gerçekten; gayrımüslim aileler çocuklarını yeniçeri yapabilmek için kapıkulu ağalarına rüşvet verirlerdi. Şehirde anneler, babalar Turnacıbaşı ağasına küçük altın torbaları vermektedirler. Hasan'ın da annesi aynısını yapar. Turnacıbaşı ağası da Hasan'ın annesine “Evin tek çocuğu olamasın, şımarık olur. Çok uzun olmasın, ahmak olur. Çok kısa olmasın, kurnaz olur. Sanatkar olmasın, kibar olur. Köse olmasın, dalga geçilir. Fakir de olmasın, mala göz diker. “ der. Annesi de bunların hiçbirinin oğlunda olmadığını anlatır. Eve koşturarak geri dönerken, Hasan'ın fülüdünü bir köşeye gizler ve Hasan'a konuşur. Hasan boynunu büker, bu sırada pencereden içeri bakan Ayşe ile göz göze gelir ve ağlamaya başlar. Ayşe diye bağırır, elini uzatır. Bir anda eli hala uzanmış bir şekilde tekrar Ayşe diye bağırır. Bu sefer bir atlı arabasının altında, yaşıtı çocuklarla beraber köyden ayrılmaktadırlar.
Köyden uzaklaşık kafasını çevirdiği an karşısına Murat çıkar. “Hasan dert etme, kahraman olacağız biz. “ der. Murat da Hasan'ın bundan sonra hep en yakın arkadaşı olacaktır. Beraber konuşarak İstanbul'a varırlar ve Hasan'ı Murat ile beraber ocağa teslim ederler.
Oldukça sert bir eğitim almaktadır Hasan. Gece gündüz gerek dil dersleri, gerek fen dersleri, geri kalan tüm zamanda da savaş teknikleri ve dövüş ustalıkları. Murat ile beraber biraz güle oynaya, çocukluklarını yaşayarak dövüşerek eğitirler kendilerini. Bir sonraki sahnede artık Hasan 14 yaşındadır. Hala Murat ile dövüşmektedir. Genç olmasına rağmen vücudu da oldukça çevik ve güçlüdür. Ancak eskisi gibi gülümsememektedir, yüzü oldukça ciddi; artık savaşmak için yaratılmıştır.
Bu eğitim döneminde Baş Çavuşluk için başka bir yeniçeri Selim ile olan tartışmaları, kavgaları ve rakabetleri de ortadaki sorunlardan biridir. Bektaşi dergahında yaşadıkları, Murat Hüdavendigar'a yakınlığı ile Hasan yavaş yavaş karakterini kazanmaktadır.
14 – 26 bölüm
Yıl 1387'dir. Hasan 24 yaşındadır. Pala bıyıklı; kafasının ortasından uzayan uzun saçları dışında saçları yoktur. Bunu da eğer ki savaşlarda kelleri kesilirse; kafaları rahatça taşınabilsin diye yapmaktadır tüm yeniçeriler. Hasan yeniçeriler arasında kısa sürede yükselmiş, Yeniçeri ağasının en gözde adamlarından biridir. Hırçın kişiliği yüzünden bürokrat olarak eğitilmez, bunun yerine yapması gerekeni yapmaktadır. Savaşmaktadır. Diğer yeniçeriler maaşlarını alır almaz, hanlarda eğlenirken; Hasan yalnız olmayı tercih eder. Sessizdir ve hep düşünmektedir, aslında aklında bir fülüt melodisi hep çalmaktadır.
Hasan'ın yeniçeri ocağında yaşadıkları hep ona Ayşe'yi hatırlatmaktadır. Geceleri de o aslında hep Ayşe'yi düşünmektedir. O'na ne olduğunu merak edip aklından şiirler okur.
Bu sırada Hasan'ın köyünde Ayşe ailesiyle kavga etmektedir. Ayşe'yi istemediği biriyle evlendirmeye çalışmaktadırlar. Ayşe 16 yaşlarındaki küçük kardeşi Ahmet'e durumu Hasan'a anlatmasını tembihler. Ahmet geceyarısı kendisi gibi genç bir taya binerek köyden kaçar. Ata zor hükmetmektedir, ancak gece gündüz demeden ilerler.
Ahmet sonunda İstanbul'a ulaşır ve Yeniçeri ocağının yolunu tutar. Yeniçeri ocağının kapısına geldiğinde “Yeniçeri Hasan'ı görmem gerekiyor” der. Kapıdakiler; kimsin çocuk diye sorduklarında Hasan'a Ayşe'nin kardeşi olduğunu söylemesini ister. Bu sürede dövüş eğitiminde olan Hasan, genç çocukları da eğitmektedir. Ocağın kapısındakilerden biri Hasan'ın yanına gelir ve kulağına bir şeyler mırıldanır.
Hasan bunları duyar duymaz, yüzünde sert bir ifadeyle kapıya doğru yönelir. Yere çömelip beklemekte olan Ahmet, Hasan'ı görür görmez ayağa kalkar. Hasan eğilir ve Ahmet'i dinler. Bir süre dinledikten sonra; zıpkın gibi yerinden fırlayıp atına atlar. Atıyla gece gündüz demeden köyüne doğru dört nala gider.
Gündüz öğlen saatleridir, bir kilisede tören yapılmaktadır ve bu Ayşe'nin düğünüdür. Ayşe gelinliği giydirilmiş, papazın karşısında boynu bükük ve gözleri yaşlıdır. Ayşe bir anda başını kaldırır ve gözyaşları durur. Kapıyı tekmeleyerek açan Hasan sağ elinde kılıcıyla içeri girer. Ayşe'nin yanına kadar gelip, tek bir hamleyle müstakbel damadın kellesini uçurur. Ayşe'nin gelinliği kana bulanır. Hasan Ayşe'yi omuzuna alıp kiliseyi terkeder. Dışarı çıktığında Ayşe’yi yüzüstü atın arkasına atar. Bu sırada kapıya çıkanlardan biri kılıcını çeker. Hasan atından tüfeğini alır, tek eliyle nişan alır ve ateş eder. Eli kılıçlıyı başından vurur ve etraftakiler Hasan’ın bir yeniçeri olduğunu anlar. Çünkü bu dönemlerde Dünya üzerinde sadece yeniçeriler tüfeği tek eliyle kullanarak ateşleyebilir.
Hasan Ayşe'yi İstanbul'a götürür ve bir Bektaşi hocasına emanet eder. Ayşe bir nebze örtünür, müslüman olur. Hasan Ayşe'ye “Benim evlenmem yasak, çocuğum da olamaz.” der; Ayşe de “Seninle doğduğum gün evlendim ben. Sana aşkım bana yeter.” der. Hasan bundan sonra Ayşe ile Yeniçeri'den gizli, Ayşe'nin de zorluklarıyla geçecek bir ilişki yaşayacaktır.
26-39 bölüm
Yıl 1389'dur. Ayşe kötü bir rüya görür. Kanlı bir savaşta bir çok askeri ölü görmektedir. Ertesi gün akşamı Hasan Ayşe'yi ziyarete geldiğinde Hasan'a gördüğü rüyayı anlatır. Hasan da yakında Kosova'ya Haçlıları yenmeye gideceğini söyler.
Ayşe isyankardır, Hasan'a bir şey gelmesini istemez. Hasan da bir yeniçeri olduğunu ve yeryüzünün en iyi savaşçısı olduğunu hatırlatır. Hasan bu dönemde bir çok savaşa gidip gelmektedir. Padişah'ın en yakın korumalığını yapmaktadır ve padişah ile oldukça yakın bir diyalogları vardır.
İstanbul'da Topçu Ocağı kurulmaktadır. Tarihte ilk defa kullanılan bu topların deneme aşaması geçmektedir. Keşfi ve kullanışı ile savaşlarda yeni bir devir açılacaktır.
I. Kosava Savaşı için Osmanlı ve Haçlı orduları; Osmanlı'nın uzun bir yürüyüşünden sonra karşılaşır. Elinde dev bir ordu vardır, ancak Osmanlı da Murat Hüdavendigar ve Yıldırım Beyazıt'ın da mevcut olduğu dev bir güçle karşılarına gelmiştir. Savaşın olacağı gün dev bir fırtına başlar, gökyüzü yarılmışcasına yağmur yağmaktadır. Taraflar savaş alanına gelemezler. Geceleyin; fırtına devam ederken Murat Hüdavendigar dualar okur. O gece fırtına diner, Murat Hüdavendigar da gökyüzünde Hilal ile neredeyse yan yana gelmiş yıldızda gözü kalır. Hasan bunun yıldız olmadığını, başka bir şey olduğunu söyler. Murat Hüdavendigar da; bunun kaderleri olduğunu söyler.
Topçu Ocağı ilk kez topu bir savaşta kullanır ve Haçlı ordularının başındaki Prens Lazar şok olmuştur. Osmanlı orduları Turan taktiği ile saldırıya geçer. Savaş oldukça sert geçer, iki tarafta oldukça fazla kayıp verirler. Sayıca üstün olan Osmanlı ordusu savaşı kazanmaktadır ancak askerler etraflarındaki ölülere baktıkça moralleri inmektedir. Haçlı ordusu artık gittikçe azalmıştır ancak direnç kırılamamaktadır. Hasan Murat Hüdavendigar'dan Lazar'ı halletmek için izin ister. Murat Hüdavendigar başını eğer ve onaylar. Hasan ve etrafındaki yeniçeriler savaş alanına girerler. Osmanlı orduları yeniçerilerin de savaşa katılmasıyla moral bulurlar. Yeniçerililer savaşın dorukta olduğu yere gelip; “Eğilin” emri verir. Tüm yeniçeriler tüfeklerini çıkartır, hepsi tek eliyle tüfeklerini tutarak ateşlerler. Ön sıradaki Haçlı orduları yere yığılır. Bundan sonra yeniçeriler kılıçlarını çekerek tarihsel bir savaş yaşarlar. Tüm haçlı ordularını bozguna uğratırcasına Prens Lazar'ın bulunduğu yere kadar ilerlerler. Lazar korkmaktadır, Hasan çevik hareketlerle kendisine yaklaşanları yere sererek Lazar'ın önüne gelir. Lazar Hasan'a ölüme bakarcasına bakar. Lazar'ın korumaları Hasan'ın üstüne atlarlar, ancak Hasan kolayca onları alteder. Lazar ile karşı karşıya kalan Hasan, Lazar daha kılıcına davranamadan Lazar'ın kellesini uçurur.
Savaş sona ermiştir, Osmanlı galip gelmiş ancak oldukça fazla sayıda zaiyat vermiştir. Gece saatlerinde Murat Hüdavendigar şehit askerlerin başına bir bir gelip dualar okumaktadır. Bu sırada bir sırp askeri “Padişahım izin verin size tapayıp, elinizi öpeyim” der. Hasan buna karşı çıkar, Murat Hüdavendigar “Bizde dost eline hayır demek olmaz.” der. Hasan temkinlidir. Sırp askeri Murat Hüdavendigar'ın elini öpermişcesine eğildiği an hançerini çıkartır ve padişahın kalbine saplar. Hasan derhal kılıcını çıkartır ve sırp askerinin kellesini havaya uçurur.
Padişahım diyerek Murat Hüdavendigar'a eğilir, bu sırada Yıldırım Bayezid koşarak babasının yanına gelir. Gözleri ağlamaklıdır ama ağlamaz. Babasının son vasiyetini dinler. Ardından Murat Hüdavendigar Yıldırım Bayezid'in kollarında can verir.
Geceyarısıdır, Murat Hüdavendigar'ın kalbinden çıkan kanlar oradaki bir kan çukurunun içinde diğer askerlerin kanlarıyla birlikte birikmektedir. Hasan eğilerek bu çukura bakar; gözleri şaşkınlık içerisindedir. Derken biz de Hasan'ın arkasından bu çukura bakarız, çukurdaki kanda ay ve yıldız yan yana gelmiştir. Görüntümüz çukura odaklanır yaklaşır ve çukurdaki kan dalgalanmaya başlar ve bu bir direkte dalgalanmakta olan Türk bayrağına dönüşür. Görüntü geri gelir, arka planda kuyruğunda Türk bayraklı uçaklar bayrağın arkasından uçarak geçerler. Görüntü döner ve Hasan'ı tekrar modern Türkiye'de görürüz. Hasan bu sefer bir bordo bereli bir komando olmuştur.
2. Sezon
Bordo Bereliler
Bordo berelilerin yaşadığı kahramanlık öykülerini içerir.
Yorumlar