Ana içeriğe atla

Külkedisi, Pamuk Prenses ve Clementine ile bir altın günü

Yıl kıştan kurtulsa da ben kıştan kurtulamamış ve şifayı kapmış bir şekilde pazartesi günü evde yatakta yatıyordum.

Hapşırmalarım arasında gözlerimin önünde uçuşan kelebekler, kuşlar ve yıldızlar "içmeden böyle kafa olunuyormuş" hissi uyandırırken mübarek kapım çaldı.

Zar zor yataktan kalkarak kapıyı açtım ve o embesil fantezi dünyamın mal karakterleri bir bir belirdi karşıma.

Külkedisi ve pamuk prenses sedyede hareketsiz yatan bir kızın üzerine börekleri, çörekleri ve örtüleri koymuş içeri daldılar. "Hohooyt! Hoş geldik, sefalar getirdik!"

- Tamam sen külkedisisin, sen de pamuk prenses. Peki bu sedyedeki hatun kim?

Külkedisi atıldı : "O Clementine! Gözü kalmasın diye getirdik!"

- Yazık günah değil mi felçli kıza, bırak bir köşede.
- Ah canııım. Yazık günah olan psikopata bağlamış bir çizgi filmi izleyen zavallı çocukluğun.

Başımın etrafında hala kelebekler, kuşlar ve yıldızlar uçuşuyorken salona geçtiler.

"Ay bak sene ne haberlerim var Onur" dedi Külkedisi.

- Haberlerinden bana ne küllükçüğüm? Altın gününde benim işim ne ? Brad ve Angelina ile üçlü yaparım diye ağzımdan kazara bir laf çıktı, sen de beni ibne belledin. Böyle olmaz ki!
- Neler oldu bir bilsen... Kırmızı başlıklı kız bu sefer Hüseyin Üzmez'in evine gitti kırmızı başlıklı kadın oldu!

"Ben bir mutfağa gideyim" dedi sessiz sessiz takılan pamuk prenses.

- Ay dur bak hazır pamuk gitmiş, çok büyük skandal var.
- Ne var?
- Hani bunu beyaz atlı prens öpüp uyandırmıştı ya?
- Evet uyandırmıştı.
- Meğer beyaz atlı prens değilmiş ! Beyaz atlı dallamanın biriymiş!
- Tüh.
- Daha beteri peşinden kovalayan Kara Şovalye de zenciymiş!
- Zenci mi?
- Meğer mahalleye zenci gelmiş, haberimiz yokmuş!
- Ulan kültorbası! Bana ne elalemin zencisinden?
- Öyle deme Onur. Önce 7 cüce, sonra beyaz atlı ahmak. Bir gün yüzü de izninle pamuk prenses görsün.
- Sen de bir prensle evleniyordun ne oldu?
- Sorma sapık ayak fetişistinden zor kurtuldum.
- Krallığı boşverdim diyorsun yani?
- Yok boşanırken krallığın yarısını aldım.
- Yarasın.

Bu sırada içeri çaylarla pamuk prenses girdi. Çayları servis ettikten sonra ben ıspanaklı böreklere daldım. Bir ara gözüm Clementine'e ilişti. Öyle ölü gibi yatıyor ama gözlerinin içerisinde bir mana vardı.

- Kızım siz sapık mısınız? Ne istediniz kıpırdayamayan bir insandan?
- Yok biz ikimiz de rüyamızda gördük, Onur ile altın gününe götürmezsek alevden şeytan bizi öldüreceğini söyledi.
- Sus! Hatırlatma bana o yaratığı!
- E haliyle göt korkusu ağır bastı getirdik.
- Hatırlatma dedim!

Bu sırada kıpırdamayan Clementine gözlerini açtı ve "Malmot!" diye haykırdı.

- Eşşededüenlaa ! Yeter lan manyak karılar !

Elime evin baş köşesinde her zaman hazır tuttuğum baltamı alıp Clementine'in kelle, bacak ve neresi bulduysam parçaladım ve balkondan aşağı fırlattım. Kendimi geçmişimdeki bir acıdan kurtarmış, aklımda ne Malmot, ne şeytan, ne de sürüngen yaratıklar kalmıştı. Huzura ermiştim.

"Evet bayanlar nerede kalmıştık ?" diye külkedisi ve pamuk prensese döndüğümde topuklayarak kaçtıklarını farkettim....

Kaltaklar geride bir tylenol bile bırakmamıştı!

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Neden Türk halkı Fenerbahçe'den nefret eder?

Sevgili Fenerliler, Sizinle hiç alıp veremediğim yok. Aranızda yığınla dostum, ağabeyim, çok sevdiğim insanlar da var. Ama Türkiye'deki herkes sizin başarısız olmanızdan neden mutlu oluyor biliyor musunuz? Çünkü siz her hafta şampiyonluğunuzu ilan ediyorsunuz. Rakiplerinizle dalga geçiyor, biri düzgün bir hareket bile yapsa "helal olsun" deme delikanlılığını gösteremiyorsunuz. Galatasaray ve Beşiktaş arasında bir rakabet olsa da, Galatasaraylı taraftarlar Beşiktaş maçına "Çarşı"yı yaşamak için gider. Onlar kazanırsa da "helal olsun" der. Geçen sene Beşiktaş şampiyon oldu. Galatasaraylılar olarak "helal olsun" dedik. Bu yıl Bursaspor kazandı, tekrar "helal olsun" diyoruz. Bunu sadece biz değil, Türkiye'de sizin dışınızda herkes yapıyor. Siz anonsçuyu günah keçisi ilan ederken, geçen sene küme düşmekten takımını kurtaran ve bu yıl tarih yazarak şampiyon yapan Ertuğrul Sağlam'a bir "helal olsun" demekten acizsiniz. Si...

30 yaş sonrasında yalnızlık

Yalnızlıkta kayboluyorum bazen. Avucumdan kum tanesi gibi akıp giden zamanın peşinden akan gözyaşım da yok. Mâlikanesi ise hiç yok... Ölümle hayatın varolduğunu keşfetmeye yolalmış nefsime, nefes atışlarıma eşlik edecek kadar deli başka bir mahlukat bulamadım henüz. Belki de bu yüzden yalnızlığı seçiyorum. Geceleri aynı televizyon kanallarını seyredip, sonra bilgisayara dönüp, oyun oynayıp, beraber dergi okumayı istediğim herhangi biri yok. Bunları sanırım en iyi kendimle yaşıyorum. Kalabalık bir şehrin kalabalık yollarında vakit öldürüp, kalabalık bir şirketin kalabalık diyaloglarına uyanık hayatımın %80'ini adamışken, geride kalan %20'de kendimle başbaşa vakit geçirmek istiyorum sanırım. Bazen herşeyden uzaklaşıp, çiftliğe gidip, orada atlarla yaşayasım geliyor. Ama, çiftliğe gidip orada 6 saat geçirdikten sonra da atların boku, sivrisinekler, keneler, cırcır böceklerinin hipnotize edici cırcırlamaları ve daha nice yeni sorun da üretebiliyorum kıçımdan. İlişkiler de böyle. B...

Özlemiştim

Özledim şarkılar bestelemeyi, Şiirler yazmayı, Resimler çizmeyi, Hikayeler uydurmayı... Nefesime alıp ilhamı da, Atmayı özledim basitçe. Duyguların denizlerinde derinleşmedikçe, En dibinden kumlarını çıkartamıyor insan. Batmalısın ki dibine kadar uzanabilmelisin, Boğulmaktan korkamamalı hatta ölebilmelisin. Karmaşık duygularla değil, Kesin hislerinle anlatmalısın. Aşktan bezdirenleri değil de, Aşka umut verenlere anlatmalısın. Rüyalarında O'nu görmeli, Dualarında düşler kurmalısın. Özlemiştim şarkılar bestelemeyi, Şiirler yazmayı, Resimler çizmeyi, Hikayeler uydurmayı... Nefesime alıp ilhamı da, Atmayı özlemiştim basitçe. Oh be!