Ana içeriğe atla

İnternet piçliği ve sosyal medyacılık

Kimine ince, kimine kalın bir çizgi var ikisinin arasında. İnternet piçi olmak ve sosyal medyacı olmak arasında...

Sosyal medyacı kullandığı tüm internet programlarını ve sitelerini çok sever, ama internet piçi beğenmediğine bok atmayı sever.

Sosyal medyacı blog'u, twitter'ı, foursquare'i ve yepyeni güzel olarak yapılmış tüm programları ve internet siteleri kendi malıymış gibi sever.

Ama internet piçi karı kaldıramayacağı hiç bir ortamı sevmez. Facebook'çudur, daha önce bir aralar yonja'ya gold üye bile olmuştur "internetten karı düşürme" hevesi peşinde. 80630, 2yüz vs. 'nin garanti üyesidir. Sosyal medyacı bu siteleri bilmez bile.

Sosyal medyacının hayalindeki meslek sosyal medya ile uğraşmaktır. İnternet piçi ise, müteahhit mantığıyla; medyanın tamamını ele geçirmek ister.

Sosyal medyacı insanların "ne güzel" dediği işler peşinde koşar, internet piçi de insanların "ne?" diye kafasını çevirdiği işler peşinde koşar.

Sosyal medyacı Ekşi Sözlük'e yaptığı işleri ve tanıştığı insanları anlatmak için girer, internet piçi de karı kaldırmak ve sarhoşken içini dökmek için girer ve çaylak olur, sonra da atılır.

Sosyal medyacı DNS ayarlarını Youtube'e girmek için değiştirir, internet piçi DNS ayarlarını Youporn'a girmek için değiştirir.

Sosyal medyacının bir çok dostu vardır internette, internet piçinin de daha çok arkadaşı.

Sosyal medyacı olması gerekendir, internet piçi de malesef olandır.

Sosyal medyacı az okunan ama beğenilen bir gazetedir, internet piçi de en çok okunan gazetedir.

İnternet piçi ratingdir, sosyal medyacı düzgün iştir.

İnternet piçi Recep İvedik'tir, sosyal medya Nuri Bilge Ceylan'dır.

İnternet piçi Lady Gaga'dır, sosyal medya Soul Asylum'dan "Runaway Train"dir.

İnternet piçi paradır, sosyal medya şandır.

Galiba tüm işlerde işinin profesyoneli ile işinin piçi arasındaki fark da bu ince çizgi vardır...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Neden Türk halkı Fenerbahçe'den nefret eder?

Sevgili Fenerliler, Sizinle hiç alıp veremediğim yok. Aranızda yığınla dostum, ağabeyim, çok sevdiğim insanlar da var. Ama Türkiye'deki herkes sizin başarısız olmanızdan neden mutlu oluyor biliyor musunuz? Çünkü siz her hafta şampiyonluğunuzu ilan ediyorsunuz. Rakiplerinizle dalga geçiyor, biri düzgün bir hareket bile yapsa "helal olsun" deme delikanlılığını gösteremiyorsunuz. Galatasaray ve Beşiktaş arasında bir rakabet olsa da, Galatasaraylı taraftarlar Beşiktaş maçına "Çarşı"yı yaşamak için gider. Onlar kazanırsa da "helal olsun" der. Geçen sene Beşiktaş şampiyon oldu. Galatasaraylılar olarak "helal olsun" dedik. Bu yıl Bursaspor kazandı, tekrar "helal olsun" diyoruz. Bunu sadece biz değil, Türkiye'de sizin dışınızda herkes yapıyor. Siz anonsçuyu günah keçisi ilan ederken, geçen sene küme düşmekten takımını kurtaran ve bu yıl tarih yazarak şampiyon yapan Ertuğrul Sağlam'a bir "helal olsun" demekten acizsiniz. Si...

30 yaş sonrasında yalnızlık

Yalnızlıkta kayboluyorum bazen. Avucumdan kum tanesi gibi akıp giden zamanın peşinden akan gözyaşım da yok. Mâlikanesi ise hiç yok... Ölümle hayatın varolduğunu keşfetmeye yolalmış nefsime, nefes atışlarıma eşlik edecek kadar deli başka bir mahlukat bulamadım henüz. Belki de bu yüzden yalnızlığı seçiyorum. Geceleri aynı televizyon kanallarını seyredip, sonra bilgisayara dönüp, oyun oynayıp, beraber dergi okumayı istediğim herhangi biri yok. Bunları sanırım en iyi kendimle yaşıyorum. Kalabalık bir şehrin kalabalık yollarında vakit öldürüp, kalabalık bir şirketin kalabalık diyaloglarına uyanık hayatımın %80'ini adamışken, geride kalan %20'de kendimle başbaşa vakit geçirmek istiyorum sanırım. Bazen herşeyden uzaklaşıp, çiftliğe gidip, orada atlarla yaşayasım geliyor. Ama, çiftliğe gidip orada 6 saat geçirdikten sonra da atların boku, sivrisinekler, keneler, cırcır böceklerinin hipnotize edici cırcırlamaları ve daha nice yeni sorun da üretebiliyorum kıçımdan. İlişkiler de böyle. B...

Özlemiştim

Özledim şarkılar bestelemeyi, Şiirler yazmayı, Resimler çizmeyi, Hikayeler uydurmayı... Nefesime alıp ilhamı da, Atmayı özledim basitçe. Duyguların denizlerinde derinleşmedikçe, En dibinden kumlarını çıkartamıyor insan. Batmalısın ki dibine kadar uzanabilmelisin, Boğulmaktan korkamamalı hatta ölebilmelisin. Karmaşık duygularla değil, Kesin hislerinle anlatmalısın. Aşktan bezdirenleri değil de, Aşka umut verenlere anlatmalısın. Rüyalarında O'nu görmeli, Dualarında düşler kurmalısın. Özlemiştim şarkılar bestelemeyi, Şiirler yazmayı, Resimler çizmeyi, Hikayeler uydurmayı... Nefesime alıp ilhamı da, Atmayı özlemiştim basitçe. Oh be!