Ana içeriğe atla

Yabancı ziyaretçiyi turistik mekanlara götürmeden 4 gece 5 gün gezdirme rehberi

Tarihle bir alıp veremediğim yok, ama tıpkı siyaset gibi çoğu bahsedilen şeye inanmıyorum. Ayasofya, Yerebatan, Topkapı Sarayı, bilmemne müzesi falan hani 60 yaşımda olsam ve ölmeden önce "ah yarabbim ben de göçüp gideceğim öteki dünyaya, insanlar ne güzel şeyler yapmışlar" diye düşündürebilirdim; ama böyle düşünmüyorum. Gencim, güzelim, gezeceğim, eğleneceğim mantığındayım henüz. İnternette zibilyon tane fotoğrafı olan yerlerin de zibilyon birinci fotoğrafını çekme hevesine henüz ulaşamadım. (Tangası gözüken bir inşaat işçisi görsem cep telefonuyla derhal resmini çekerim o ayrı) (resim değil fotoğraf o! demeyin döverim)

Neyse efendim, Pepperdine'dan ve hayatımdaki en yakın arkadaşlarımdan Timm, hanımı Chris ve oğlu 18 aylık Leon ile beni ziyarete geldiler. Ben de onları October Fest döneminde ziyaret etmiştim, her gün beni ayrı bir bira festivaline götürmüştüler. (Timm götürdü gerçi, Chris 24 saat çocukla ilgileniyor) Timm beni October Fest dışında bir sürü yere götürdü. Özel yerel, kimsenin fazla bilmediği, bırakın turisti, Almanyadaki yabancıların bile bilmediği özel bira festivallerine götürdü. Hepsi de October Fest'e kanımca on basardı. (Arada October'ın ilk günü Almanya'ya giderseniz, October Fest'in son gününü kutluyormuşsunuz onu da öğrenmiş oldum :))

4 gün 5 gece kalacaklardı, ben de şirketten yıllık iznimi kullanarak izin aldım; onlara daha rahat vakit ayırabilmek için.

İstanbul'un meşhur turistik hiç bir yerine gitmedik, Timm daha önce de gelmiş ve dolanmıştı bu mekanları. "Bana insanların yaşadığı İstanbul'u göster" tadında bir hevesi olduğu için cidden kendim gezip tozarken nereye gidiyorsam oralara götürdüm onları da.

İlkokuldan arkadaşım Simla "İstanbul'da Anadolu'ya turisti getiremiyoruz" der hep, çok yapacak şey yok diye. Buyrun bakalım Anadolu yakası ağırlıklı 4 gece 5 günlük gezi programı yaptım. Fena da olmadı :)

1. gün

Sabiha Gökçen ve Atatürk Havaalanı arasındaki ikilemim sonucunda :) Timm'leri akşama yakın alıp eve döndüm. Trafik de vardı, eve dönerken bir Bağdat caddesi turu da attırmış oldum. Akşam yemeğinde evde güzel bir ziyafet vardı. Hizmetçim Nana, 2,5 metrelik masanın tamamını kaplayacak kadar çok çeşitte muhteşem yemekler yapmıştı. sonrasında Timm ile Caddebostan barlar sokağındaki Yer fıstığı'na gidip 2,5 litrelik biraveri tanıştırdım. Eve döndük, film izledik, muhabbet ettik, sonra da uyuduk haliyle.

2. gün

Sabah nedense çok erken kalktık, evde çok güzel kahvaltı ettik ve bir film izledik. Ardından Fenerbahçe sahilinden, Caddebostan sahile kadar bir yürüyüş yaptık Timm, Chris, Leon ve ben. Oradan Bağdat Caddesi'ne çıktık, orada bir tur atarken Chris'in hayatında hiç Krispy Kreme yememiş olduğunu öğrendim. Timm, Chris'e "hayatında yediğin en güzel donut'ı yemek ister misin?" diye yönlendirdi ve Bağdat caddesi'ndeki Krispy Kreme'e daldık. Mekan bomboştu neredeyse, ve tüm çalışanlar bizle muhteşem ilgilendiler.

Akşamleyin aynı dörtlü, arabayla karşıya geçip Hacı Abdullah'ta akşam yemeği yedik ve ufak bir İstiklal gezintisi yaptık.



Sonra eve dönüp, bu sefer taksiyle çıkıp (alkollü araç kullanmamak için) Asmalı Mescit'e gittik. Merkezde biralarımızı, kırmızı şaraplarımızı içip; ardından Otto'da fındıklı vodkalarla deli gibi dansettik. Otto'daki müziğe hayranım, Şenay götürmüştü beni ilk kez. O gün bugündür, Asmalı Mescit'e gidersem; mutlaka Otto'ya uğruyorum.

3. gün
Tekrar erken bir sabah kahvaltısı, ardından motorla Büyükada'ya gittik. Orada Mado'da dondurma yedik, sahilde rakı-balık da yaptık.

Peşinden biraz daha dolaşma, sonra 1 saatlik bir fayton gezisi yaptık (faytoncu bizi sevdi, biraz daha fazla dolaştırdı).
En sonunda da tekrar Mado'da sahil kenarında oturup nargile ve çay keyfi yaptık. Sonra da Bostancı'ya döndük.
Bu sefer de Bostancı'dan Caddebostan'a doğru sahilde yürüdük. Leon çocuk parklarında müthiş eğlendi.

Geceye doğru herkes biraz daha acıkınca, hiçbiri henüz yemediği için lahmacunları da istettik; bir güzel doyduk. Peşinden Kalamış Marina'da Ertekin'e gittik, orada da çok güzel eğlendik.

4. gün

Sabah kahvaltısından sonra, (gerçi brunch'a gidecektik, ama bir baktık masaya Nana brunch'ın ağa babasını hazırlamış) Fenerbahçe parkına gittik; burada gezindik. Mısır aldık, leon mısırını bırakamadı :) Elinde gezindi habire yiyerek.
Ardından Leon öğle uykusunu aldı, peşinden Moda'ya geçtik burada Köyüm Pide'de karmakarışık pidelerinden yedik.
Üstüne Ali Usta'da dondurma yiyip, Moda çay bahçesinin oradan aşağı inip fotoğraflar çektirdik. Akşama yakındı, onları Bahariye'ye götürdüm. Buradan Kadıköy'deki rıhtım pazarına doğru indik; bir kaç şey aldılar.

Tavla alacaktı, ama hepsinde "Made in China" yazıyordu. O da almam dedi almadı. Fenerbahçe stadında maç vardı, maç öncesi halini de görmüş oldular biraz o çevrenin. Yolda Chris, "dönen piliçleri" görünce "Bunu istiyorum!" diyerek bir piliç kanat aldı. Günün sonunda pek tabiki, Altıyol'daki boğaya Leon'u bindirip fotoğrafını çektik.
Otoparka dönerken Timm eski Süreyya sineması, yeni Süreyya Opera zart zurtunu görünce kendini tutamadı... Benim de aklıma çocukluğum geldi... O kadar çok güzel filmi izlemiştim ki burada... Muhteşem bir fotoğrafını da çekti...
Akşama Chris, Nana'dan öğrendiği salatayı yaptı. Burada en çok o yemeği sevmişti. Timm ile Simpsons'ların son 2 bölümünü izledikten sonra, Caddebostan'da Havelka'ya gittik. Tavla oynadık, iki sette de Timm'e yenildim. Sonra eve döndük, bir film daha izledik ve uyuduk.

5. gün
Buruk tabi, eşyalarını topladılar sabahtan; tekrar kahvaltımızı ettik. Hava güzeldi, biraz gezine gezine hava alanına gittik. Bıraktım ve eve döndüm.

Budur.

Sadece 2. gün akşamı Avrupa yakasına geçme ihtiyacı gördüm. O da Hacı Abdullah'ta yemek ve Otto'daki müzikle dansetmek içindi. Anadolu yakasına şubelerini açsalar, hiç gitmemiş de olabilirdik.

Dünya'nın en güzel şehri İstanbul'u güzel yapan tarihi yapıları değil. Buradaki yaşam, buranın tabiat güzelliği, ve yaşadığınız her salisenin dolu dolu geçmesi.

New York da var burada, Los Angeles da, Paris de, Bağdat da, Afganistan da, Tokyo bile var aslında burada. Dünya üzerindeki her şehiri bulabilirsiniz İstanbul'da...

Ama dünyada başka hiç bir şehirde İstanbul'u bulamazsınız.

İşte bu yüzden de, İstanbul şu koca Dünya'nın en güzel şehri.

:)

Neyi yapamadım ?

1 - Galatasaray maçına götürmek
2 - Yazlığa götürmek (gerçi yaz zamanında gidilir)
3 - Kalamış Galatasaray tesislerinde bir gün geçirmek (bu da yaz vakti olur)
4 - Dj Tarkan'ın herhangi bir yerde çaldığı herhangi bir event.
5 - İngilizce alt yazılı bir türk filmini izlemek. (Romantik Komedi ya da Eyvah Eyvah olabilirdi misal)

Meğer neymiş ?

- Bir Alman, bir Çinli bir de Türk bara girince insanlar direk gülüyorlar, fıkra anlatmaya gerek kalmıyor.
- 2 metre boyunda sapsarı bir Alman babanın, Çinli hanımından olan çekik gözlü sarışın ve yaşına göre kocaman olan çocuğu oldukça ilgi çekiyor.
- Yanınızda yabancılar olunca, tüm türklerde bulunan "misafir ağırlama" geni ağır basıyor. Hayatım boyunca hiç bir zaman bu kadar çok mekana bu kadar rahat gitmemiş, bu kadar düzgün ilgi görmemiştim.
- Alman vatandaşı Timm, "Almanya'daki Türk kadınları ile, buradaki Türk kadınları arasında çok büyük bir fark var" dedi. "Nasıl?" diye sorduğumda, "Bakımlılar, güzeller, gülümseyebiliyorlar, özgürler..." diye bin tane çok hoş laf söyledi.
- Tekrar Timm, "Onur biliyorum sen farklıydın, ama Türkiye'deki türklerin tamamı faklı" dedi. Ben tekrar "nasıl?" diye sorduğumda, "Garip giyim, garip saç ve sakal traşı yok" derken Facebook'tan "Her gün 1 apaçi" grubundaki adamları gösterdim. "Evet bunlar!" dedi. Ben de "Bunlar apaçi" dedikten sonra 2 saat boyunca apaçinin ne olduğunu anlatmaya çalıştım. Sonra da aklımda bir ampül yandı... Kürdün komiği kürdo, lazın komiği temel, türkün de komiği bildiğin apaçi şu dönemde bence. Dizi tretmanı bile yazdım "Karşı komşum" diye, 1-2 sene içerisinde görürseniz tvlerde sebebi bu andır :)
- 18 aylık bir çocuğa nargile ve rakı içirdim. Evet türküm.


Yorumlar

Adsız dedi ki…
Merhaba,
Hoş bir anınızı paylaşmışsınız ve aynı zamanda bizi farklı bilen dünyadan birkaç kişiye gerçek türk insanından bir parça göstermişsiniz. Ayrıca yabancı arkadaşları " davet etsem acaba ne tarz bir tatil yaşatabilirim?" sorusuna ( benm aklımda vardı) hoş bir örnekle cevap vermişsiniz.
Hoş bir tecrübe/paylaşım için teşekkürler.

Başar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Neden Türk halkı Fenerbahçe'den nefret eder?

Sevgili Fenerliler, Sizinle hiç alıp veremediğim yok. Aranızda yığınla dostum, ağabeyim, çok sevdiğim insanlar da var. Ama Türkiye'deki herkes sizin başarısız olmanızdan neden mutlu oluyor biliyor musunuz? Çünkü siz her hafta şampiyonluğunuzu ilan ediyorsunuz. Rakiplerinizle dalga geçiyor, biri düzgün bir hareket bile yapsa "helal olsun" deme delikanlılığını gösteremiyorsunuz. Galatasaray ve Beşiktaş arasında bir rakabet olsa da, Galatasaraylı taraftarlar Beşiktaş maçına "Çarşı"yı yaşamak için gider. Onlar kazanırsa da "helal olsun" der. Geçen sene Beşiktaş şampiyon oldu. Galatasaraylılar olarak "helal olsun" dedik. Bu yıl Bursaspor kazandı, tekrar "helal olsun" diyoruz. Bunu sadece biz değil, Türkiye'de sizin dışınızda herkes yapıyor. Siz anonsçuyu günah keçisi ilan ederken, geçen sene küme düşmekten takımını kurtaran ve bu yıl tarih yazarak şampiyon yapan Ertuğrul Sağlam'a bir "helal olsun" demekten acizsiniz. Si...

30 yaş sonrasında yalnızlık

Yalnızlıkta kayboluyorum bazen. Avucumdan kum tanesi gibi akıp giden zamanın peşinden akan gözyaşım da yok. Mâlikanesi ise hiç yok... Ölümle hayatın varolduğunu keşfetmeye yolalmış nefsime, nefes atışlarıma eşlik edecek kadar deli başka bir mahlukat bulamadım henüz. Belki de bu yüzden yalnızlığı seçiyorum. Geceleri aynı televizyon kanallarını seyredip, sonra bilgisayara dönüp, oyun oynayıp, beraber dergi okumayı istediğim herhangi biri yok. Bunları sanırım en iyi kendimle yaşıyorum. Kalabalık bir şehrin kalabalık yollarında vakit öldürüp, kalabalık bir şirketin kalabalık diyaloglarına uyanık hayatımın %80'ini adamışken, geride kalan %20'de kendimle başbaşa vakit geçirmek istiyorum sanırım. Bazen herşeyden uzaklaşıp, çiftliğe gidip, orada atlarla yaşayasım geliyor. Ama, çiftliğe gidip orada 6 saat geçirdikten sonra da atların boku, sivrisinekler, keneler, cırcır böceklerinin hipnotize edici cırcırlamaları ve daha nice yeni sorun da üretebiliyorum kıçımdan. İlişkiler de böyle. B...

Özlemiştim

Özledim şarkılar bestelemeyi, Şiirler yazmayı, Resimler çizmeyi, Hikayeler uydurmayı... Nefesime alıp ilhamı da, Atmayı özledim basitçe. Duyguların denizlerinde derinleşmedikçe, En dibinden kumlarını çıkartamıyor insan. Batmalısın ki dibine kadar uzanabilmelisin, Boğulmaktan korkamamalı hatta ölebilmelisin. Karmaşık duygularla değil, Kesin hislerinle anlatmalısın. Aşktan bezdirenleri değil de, Aşka umut verenlere anlatmalısın. Rüyalarında O'nu görmeli, Dualarında düşler kurmalısın. Özlemiştim şarkılar bestelemeyi, Şiirler yazmayı, Resimler çizmeyi, Hikayeler uydurmayı... Nefesime alıp ilhamı da, Atmayı özlemiştim basitçe. Oh be!